SÜNEN EBU DAVUD

Bablar    Konular    Numaralar  

BUYU’ ve İCARE BAHSİ

<< 3448 >>

NUMARALI HADİS-İ ŞERİF:

 

حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ يَحْيَى بْنِ فَيَّاضٍ حَدَّثَنَا أَبِي ح و حَدَّثَنَا ابْنُ الْمُثَنَّى حَدَّثَنَا يَحْيَى بْنُ الْفَيَّاضِ حَدَّثَنَا هَمَّامٌ عَنْ قَتَادَةَ قَالَ لَيْسَ فِي التَّمْرِ حُكْرَةٌ قَالَ ابْنُ الْمُثَنَّى قَالَ عَنْ الْحَسَنِ فَقُلْنَا لَهُ لَا تَقُلْ عَنْ الْحَسَنِ قَالَ أَبُو دَاوُد هَذَا الْحَدِيثُ عِنْدَنَا بَاطِلٌ قَالَ أَبُو دَاوُد كَانَ سَعِيدُ بْنُ الْمُسَيِّبِ يَحْتَكِرُ النَّوَى وَالْخَبَطَ وَالْبِزْرَ و سَمِعْت أَحْمَدَ بْنَ يُونُسَ يَقُولُ سَأَلْتُ سُفْيَانَ عَنْ كَبْسِ الْقَتِّ فَقَالَ كَانُوا يَكْرَهُونَ الْحُكْرَةَ وَسَأَلْتُ أَبَا بَكْرِ بْنَ عَيَّاشٍ فَقَالَ اكْبِسْهُ

 

Hemmâm Katâde'nin, "Hurma'da ihtikâr olmaz" dediğini nakletti.

 

İbnü'l-Müsennâ; Yahya b. Feyyaz, Hasen'den de aynısını nakletti, dedi ve ilâve etti:

 

"Biz ona; Hasen (ül-Basrî)'den bunu söyleme, (Hasen böyle söylemedi)" dedik.

 

Ebû Dâvûd şöyle demiştir: Satd b. el-Müseyyeb; çekirdek, kurumuş yaprak ve tohumu biriktirirdi.

 

Ahmed b. Yunus'un şöyle dediğini işittim: Süfyân'a taze et stoklamayı sordum. "Stokçuluğu kerih görüyorlardı” dedi. Ebû Bekir b. Ayyaş'a sordum, "stokla" dedi.

 

 

İzah:

ihtikar;" sözlükte; biriktirmek, hapsetmek, toplamak demektır.Istılahta,   çoğunluğun   görüşüne   göre;     yiyecek cinsinden olan bir şeyi satın alıp depolamak, pahalanmasını bekleyerek pi­yasaya sürmemektir."

 

ihtikârın hangi tür mallarda cari olduğu, şartları, caiz olmayan stokla­ma müddeti gibi konular âlimler arasında ihtilaflıdır. Bu ihtilâflara biraz sonra temas edeceğiz. Önce, ihtikârın hükmü ve bu konuda varid olan bazı hadis­leri ele almak istiyoruz.

 

Üzerinde durduğumuz hadiste Hz. Nebi (s.a.v.); günahkâr olanlar­dan başkasının ihtikâr (stokçuluk) yapmayacağını, yani stokçuluğun günah­kârların işi olduğunu belirtmektedir. Bu açık olarak ihtikârın caiz olmadığı­na delâlet etmektedir. Nevevî, Ma'mer'in bu hadisinin açık bir surette ihti­kârın haram olduğunun delili olduğunu söyler. Daha başka hadislerde de Efendimiz, ihtikârın caiz olmadığını beyan etmiştir. Bunlardan birkaçım ha­tırlatmak işitiyoruz:

 

"Bir kimse kırk gün ihtikâr yapsa, sonra da o malı olduğu gibi sadaka olarak dağıtsa, madrabazlığına keffaret olamaz."

 

"Her kim halkın gıdası olan şeyleri kırk gün stok ederse, kalbi katıla­şır."

 

"Bir kimse müslümanların zararına bir yiyecek maddesini stoklarsa, Allah ona cüzzam hastalığı ve iflas verir."

 

“Müslümanların zararına olarak, fiatların artmasını isteyerek stokçu­luk yapan kişi günahkârdır."

 

Görüldüğü gibi bu hadislerin hepsi ihtikârın caiz olmadığını ifade et­mektedir.

 

Hattâbî, üzerinde durduğumuz son hadisten ihtikârın her çeşidinin mah­zurlu olmadığının anlaşıldığını söylemektedir. Çünkü hadiste; İbnü'l-Müseyyeb ve Ma'mer'in, bazı malları toplayıp beklettikleri görülmektedir. Bunlardan birisi, âlim, fakih bir tabiî, diğeri de sahâbîdir. Onuların, Hz. Nebi (s.a.v.)'in yasak ettiği bir şeyi yapmaları asla düşünülemez. Nite­kim ikinci haberde Ebû Dâvûd; Saîd b. el-Müseyyeb'in çekirdek, tohum ve ağaç yaprağı biriktirip beklettiğini söylemektedir. Bu zâtların, bekletilmesi halka zarar vermeyen veya başka şehirlerden getirdikleri mallan bekletmi.1; olmaları da mümkündür.

 

Âlimler, ihtikâra konu olan malların tayininde ihtilâf etmişlerdir. Bv konudaki görüşler özet olarak şöyledir:

 

1- İhtikâr, her türlü malda cereyan eder. Buna göre; piyasaya çıkarıl­maması halka zarar verdiği takdirde; insan ve hayvan yiyeceği olan madde­lerde, bezde, yağda vs. ihtikâr caridir. Bunları stoklamak caiz değildir. İmam Mâlik, Sevrî, Ebû Yusuf bu görüştedir.

 

2- İhtikâr, insanların ve hayvanların gıda maddelerinde gerçekleşir. Bu görüş, İmam Muhammed'e aittir.

 

3- İhtikâr, sadece insanlar için olan gıda maddelerinde olur. Ahmed b. Hanbel ve İmam Şafiî'nin görüşleri de bu istikamettedir.

 

 

İhtikârın Şartları:

 

Bir malı toplayıp bekletmenin ihtikâr sayılması için bazı şartların bu­lunması gerekir:

 

I- Kişi, beklettiği malı kendi arazisinden kaldırmış olmamalıdır. Buna göre; bir kimse kendi arazisinden kaldırdığı mahsulü piyasaya sürmese ve bundan halk zarar da görse muhtekir (stokçu) sayılmaz. Çünkü kişi, tarlası­nı ekmek zorunda olmadığı gibi kaldırdığı mahsulü satmak mecburiyetinde de değildir. Ancak, diğer müslümanlar ihtiyaç içinde yüzerken, onun sırf daha fazla para kazanmak maksadı ile malını satmaması bir müslümana yakışmaz.

 

II- Stoklanan mal, bizzat o şehirden veya o şehrin banliyösünden satın alınmış olmalıdır. Başka şehirlerden mal getirip deposunda bekleten kişi stokçu (muhtekir) sayılmaz. Dolayısıyla bu hareketi haram olmaz. Babın ilk hadi­sinin (3447) sonunda Ebû Davud'un Evzaî'ye nisbetle kaydettiği; "İhtikârcı, çarşıya çıkandır" sözü buna işarettir. Ama halkın ihtiyacı olduğu halde satmaması mekruhtur. Hz. Nebi (s.a.v.) bir hadisinde; "Bir kimse baş­ka bir yerden yiyecek maddesi getirip günün piyasasına göre satarsa onu ta-sadduk etmiş sayılır." buyurmaktadır.

 

İmam Ebû Yusuf'a göre ise, bu da ihtikârdır ve caiz değildir.   

 

III- İhtikâr, satılacak malı bir müddet satmayip bekletmekle gerçekle­şir. Bu müddet bir görüşe göre kırk gün, diğer bir görüşe göre de bir aydır.

 

IV- Kişinin mal stoklaması, kıtlık zamanında ve daha fazla kazanç sağ­lamak maksadıyla yapılmış olmalıdır. İmam Nevevî, bolluk zamanındaki stok­lama ve kıtlık zamanında kendi ihtiyacı için mal bekletmenin ihtikâr sayıl­mayacağını söyler. Ancak, insanlara zarar vermese bile gıda maddelerini top­layıp bekletmek kerahetten hali değildir. İmam Gazali, İhyâ'sında şöyle der:

 

"İnsanların zararına sebep olmasa bile, yenilecek şeylerde ihtikâr kera­hetten hali değildir. Çünkü bu, fiatların yükselmesini beklemektir. Zararı beklemek ise yasaktır."

 

 

İhtikârın Uhrevî ve Dünyevî Sonuçları:

 

Yukarıda da belirttiğimiz gibi; insanların ihtiyacı olduğu halde, fiatla­rın artmasını bekleyerek, satın aldığı malı satmayıp bekletmek (ihtikâr) caiz değildir. Bunu yapan günahkârdır, âhirette cezayı haketmiştir. Bu, mesele­nin uhrevî yönüdür.

 

Dünyevî yönüne gelince;

 

Yetkili merci, kendisine halkın ihtiyacı olduğu halde bazı kişilerin ihti­kâr yaptıkları, mallarını satmadıkları haber verilince; önce onlara nasihat eder, iyilikle mallarını piyasaya sürmelerini ister ve bir müddet bekler. Yine satmazlarsa, ihtikârı terkedinceye kadar hapseder ve onlara uygun göreceği bir ceza verir.

 

İmam A'zam'a göre mallarını ellerinden alıp, zorla satamaz. Çünkü İmam A'zam, kişiliğe çok değer verir. Âkil ve baliğ olan bir kimsenin, ta­sarrufuna hacr konulamayacağını söyler. İmam Ebû Yusuf ve İmam Mu-hammed'e göre ise yetkili kişi, ihtikârcımn malını onun namına satabilir.

 

İkinci (no:3448) haberdeki bir meseleye de temas edip konuyu kapatalım:

 

3448 numarada geçen haberde Katâde, hurmada ihtikârın cari olmadı­ğını söylemiştir. Yahya b. Feyyaz, Hasenü'l-Basrî'nin de aynı kanaatte ol­duğunu haber vermiş, fakat, kendisini dinleyenler bunu inkâr ederek; "Hasen'den böyle bir şey nakletme, o bu görüşte değil" karşılığını vermiş­lerdir.

 

Ebû Dâvûd; bu haberin kendilerince bâtıl olduğunu söyler. Ebû Davud'­un haberi bâtıl sayması, onun delil kabul edilemeyeceğini gösterir.